28 Nisan 2016 Perşembe

Putin'in kabusu - KIRIM TATAR MİLLİ MECLİSİ

Ve oyun bitti…
Putin, Kırım’daki işgali kanıksatabilmesinin önündeki en büyük engelin Kırım Tatar Milli Meclisi olduğunu resmen itiraf etti. 
Kırım’daki işgal mahkemesi, Kremlin’in atadığı “savcı” Natalya Poklonskaya’nın  Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı örgüt olarak tanımlanmasına  ve  yarımadadaki faaliyetinin yasaklanmasına ilişkin talebini kabul etti.
Kırım Tatar Kurultayı Seçim Komisyonu Başkanı Zair Smedlyayev’in ifade ettiği gibi: “Şov bitti, bayan memnun edildi”...


Putin, Kırım Tatar Milli Meclisi’ni farklı yollarla – geleneksel KGB metotları ile susturmak için iki sene uğraştı. 

İlk girişimi en üst düzeydeydi. Daha işgalin sürdüğü günlerde – 12 Mart 2014’te Tataristan’ın eski Cumhurbaşkanı Mintimer Şaymiyev aracılığıyla Kırım Tatarlarının lideri Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu ile telefon görüşmesi yaptı. Kırımoğlunu – yıllarını SSCB ve KGB ile mücadeleye adamış deneyimli ve vicdanlı bir politikacıyı işgali susması için ikna etmeye çalıştı.  Putin,  Kırımoğlu’nun ve KTMM’nin Kırım Tatar halkı üzerinde ne kadar etkili olduğunun farkındaydı ve onu ikna ederse, işgali daha kolay kabul ettirebileceğine inanıyordu. Ancak Kırımoğlu’nu ve Kırım Tatar halkını iyi tanıyamamıştı…
O günlerde tek bir Kırım Tatarının bile kendi liderlerinin işgal devletinin başkanı ile konuşmasını sorgulamadığını, tek bir kişinin bile tereddüde düşmediğini  çok iyi hatırlıyorum.  Kırım Tatar halkı liderine sonsuz güvenini,  Kırımoğlu da kendi halkını hiçbir zaman yanıltmayacağını bir kez daha sergiledi o günlerde. Kırım Tatar halkının lideri, bütün dünyayı kural, kaide, hukuk tanımazlığı ile şaşırtan Kremlin liderini dürüstlüğü, vicdanı, halkına ve ülkesi Ukrayna’ya sadakati ile şaşırtmıştı…

İlk hamlesi başarısız olunca Putin, Kırımoğlu ile Kırım Tatar Milli Meclisi arasına bir nifak tohumu ekme,  Kırım Tatar Milli Meclisi’ni işbirliği içerisine çekme girişiminde bulundu.  Mustafa Kırımoğlu ve Refat Çubar’a  Kırım’a giriş yasağı getiren Kremlin, Kırım Tatar halkını kendi liderlerinden kopararak “sorunu” çözmeye çalıştı.

KTMM içim Kırım yönetiminde kota taahhüt edildi, Meclis’ten birkaç kişiye görev teklif edildi, Kırım Tatarlarının yıllardır uğruna mücadele verdiği haklarının iade edileceğine ilişkin baş döndürücü  vaatlerde bulunuldu.   Çok büyük zorluklarla döndükleri vatanlarını bir kez daha terk etmek istemeyen bazı Kırım Tatarları de facto işgal realitesine bu hak tazminatları ile katlanabileceklerini umdular.  Mustafa Kırımoğlu, vaatleri inandırıcı bulmadığını ifade etti, ancak yarımadada çok daha zor şartlar altında olan halkının temsilcilerinin karar almasına da müdahale etmedi.  Kırım Tatar Milli Meclisi, Kırım’ın yerel hükümetine belli bir deneme süresi şartıyla birkaç temsilci gönderdi. Ancak yılların deneyimi, bir kez daha Kırımoğlu’nu haklı çıkardı.  Kremlin’in gerçek yüzünü görmek için çok beklemek gerekmedi. Moskova, Meclis’e bir halkın temsil organı değil,  kendi emrindeki bir kuruluş muamelesi yapacağını çok kısa sürede gösterdi.  “Acaba” tereddüdüne düşen Kırım Tatarları için son umut o günlerde bitti…

Putin’in Meclis’in Kırım Tatar halkı üzerindeki etkinliğini kırma hırsı ise bitmedi. Kremlin, bir “klasiğini” daha devreye soktu – Kırım Tatar Milli Meclisi içerisinde işbirlikçi arayışına çıktı. Yine başarılı olamadı –  33 üyeli Meclis sadece 2 fire verdi.

Aslında Putin bu hamlede de yanılmıştı – zira Meclis, her hangi bir sivil toplum örgütü değil, 300 binlik bir nüfusun temsil organıydı. Her hangi bir STK’nın bir alternatifini oluşturmak mümkün. Seçilmiş bir kuruluşun alternatifini oluşturmak ise mümkün değil.

Rusya’nın Kırım’da alternatif Kırım Tatar Milli Meclisi oluşturma şansı yoktu.  Moskova, ister dana Kırım işgal edilmeden önce Yanukoviç döneminde, ister işgalden sonra Kırım’da bazı işbirlikçileri kullanarak bazı teşkilatlar kurdu, finanse etti, propagandasını yapmaya çalıştı.  İşgal sonrasında Kırım Müftüsünü kendi yanına çekmeyi de başardı. Ancak bunların hiç birisi, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin alternatifi değildi, olması da imkansızdı.
Dolayısıyla, Putin’in geriye iki yolu kalıyordu: Meclis’i baskıyla susturmak veya tamamen mahvetmek.

Kremlin, iki sene içerisinde birinci yolu denedi. KTMM üyelerinin bir kısmı yarımadayı terk etmek zorunda kaldı, sürgün yıldönümleri de dahil, KTMM’nin hiçbir organizasyonuna izin verilmedi, yarımadadaki KTMM üyeleri ve Kırım Tatar aktivistleri sürekli takip altında tutuldu, devamlı olarak baskınlara, sorgulara maruz kaldı, KTMM’nin binasına, mal varlığına el konuldu, hakkında davalar açıldı, medya kuruluşları susturuldu. Ancak Rusya, bununla da Kırım Tatar Milli Meclisi’nin Kırım’daki etkinliğini ve Kırım Tatar halkı nezdindeki itibarını zedeleyemedi.

Ve nihayet, son senaryo yürürlüğe kondu. Bu senaryo, dünyaya  Kırım Tatar Milli Meclisini terör örgütü olarak tanıtarak kapatmayı içeriyordu.   Ancak bu senaryonun ilk kısmı da başarısız oldu. Zira Moskova, şiddetsiz mücadelesi ile dünya tarihine geçen bir liderin ve harekatın kendisine “terör” bahanesi vereceğini düşünerek bir stratejik hata daha yapmıştı. Kırım Tatar halkının sağduyusu ve kendi seçtiği liderlerine, Meclisine güveni sayesinde Rusya’nın bu planı de suya düştü. Hal böyle olunca da Putin, KTMM’nin bahanesiz-filansız kapatılmasını emretti. Yani bütünlükte Kırım Tatar halkını, “yasaklı” statüsüne soktu. Çünkü Meclis, sadece Kurultay’da seçilen 33 kişi demek değil.

Meclis, merkez karar organları, 21’i yarımadada 23 bölgesel teşkilatı, bu teşkilatlarda temsil hukukuna sahip yaklaşık 2500-3000 üyesi ve de Kurultay’a bu insanları seçme hakkı veren 250- 300 bin Kırım Tatarı demektir.
Dolayısıyla, KTMM’nin kapatılması da 33 üyeli bir kuruluşun değil, 300 bin Kırım Tatarının işgal yönetimi altında yeni ve çok daha büyük bir baskı dalgasıyla karşı-karşıya kalması demektir…

(devam edecek…)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara