11 Aralık 2015 Cuma

Türkiye:Rusya: nereden nereye?

Tarih boyu defalarca karşı-karşıya gelmelerine, sıcak ve soğuk savaşlardan geçmelerine rağmen son yıllarda ilişkilerini geliştirmeyi başaran Rusya ve Türkiye zor bir sınavdan geçiyor. 
Ankara’nın defalarca yaptığı uyarılara rağmen hava sahası ihlallerini ve Bayırbucak Türkmenlerinin yaşadığı bölgede bombardımanı sürdüren Rusya’nın, yaşanan uçak krizini çatıştırmaya dönüştürme eğilimi, iki ülkeyi de şimdiye kadar elde edilen kazanımların kaybedilmesi riski ile karşı-karşıya bırakıyor.
Şimdilik, Rusya tarafından atılan fevri adımlara ve diplomatik üsluptan çok uzak bir dille yapılan açıklamalara rağmen Türkiye’nin sergilediği temkinli tavır hararetin daha fazla yükselmesinin önünü alıyor, ancak, ilişkilerin ciddi yara aldığı çok açık…
Peki ilişkiler bu noktaya nasıl geldi?









KAH RAKİP, KAH MÜTTEFİK
Rusya ile Türkiye arasında devletlerarası ilişkilerin temeli, iki devletin selefleri olan Osmanlı ve Rusya imparatorlukları dönemi de dikkate alınırsa, 15.yüzyıla dayanıyor. 1492’de Karadeniz’den ticaret yollarıyla ilişki kuran Rusya ile Osmanlı, tarihleri boyunca Moskova yangını, Molodi savaşı ve Birinci Dünya Savaşı da dahil, tam 14 kez karşı-karşıya geldi.
Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte iki ülke arasında ilişkiler gelişmeye başladı. Savaşın ilk dönemlerinde Rusya’nın para ve silah yardımlarıyla ilerleyen dostluk, diplomatik ilişki tesisiyle sonuçlandı. İlişkiler yaklaşık 20 sene iyi seyirde ilerlerken iki ülke için de kritik olan İkinci Dünya Savaşında Türkiye tarafsız kaldı. Ancak SSCB, savaşın ardından Türkiye’ye nota vererek Boğazlar’da üs ve toprak talebinde bulundu. Türkiye Batı ittifakına girip 1952’de de NATO’ya üye olunca SSCB bu taleplerinden vazgeçmek zorunda kaldı.
Türkiye’nin de yer aldığı Batı bloku ile Soğuk savaş, 1967 yılından itibaren imzalanan bazı ticaret anlaşmalarına rağmen, SSCB’nin çöküşüne kadar sürdü.
Ancak SSCB’nin dağılmasıyla da Türkiye ile Rusya arasında yeni sorunlar ortaya çıkmış oldu. Moskova’nın PKK’ya destek vermesi, Çeçenistan sorunu ve Kremlin’in sorunu Türkiye ile bağlama çabaları, Ermenistan’ın Moskova’nın desteği ile Azerbaycan topraklarını işgal etmesi Rusya-Türkiye ilişkilerine de gerilim olarak yansıdı.
Ancak Rusya’nın Çeçen sorununu kendince halletmesi, Abdullah Öcalan’ın yakalanması, Dağlık Karabağ’da ateşkes sağlanmasıyla birlikte 2000’li yılların başlarından itibaren daha çok ekonomik işbirliğine dayalı iyileşme başladı. Anlaşmazlıklar ortadan kaldırılmasa dahi, rafa kaldırıldı, 2001 senesinde çok boyutlu ortaklığı öngören Avrasya’da İşbirliği Eylem Planı belgesi hazırlandı. Rusya-Türkiye ilişkilerinin “altın yılları” ise AK Parti iktidarı döneminde başladı. Aralık 2004’te Putin’in Türkiye ziyaretinde dostluk ve çok boyutlu işbirliği deklarasyonu ve bazı hükümetlerarası anlaşmalar imzalandı. Ocak 2005'te dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Moskova’ya gitti. 2005 senesinde Putin’in de katılımıyla Samsun’da Mavi Akım’ın açılışı yapıldı.
2008 senesinde Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi ve Türkiye’nin yanı başında bir savaş başlatması Ankara ile Moskova’nın ilişkilerine de yansıdı. Türkiye, haklı olarak Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü savundu, ancak bölgedeki sıcak savaşın daha uzun sürmemesi ve genişlememesi için gereken çabayı da gösterdi. 5 günlük savaşın ardından – 13 Ağustos 2008’de Başbakan Erdoğan Moskova’da Putin ve Medvedev’le bir araya geldi. Ardından Türkiye’nin öne sürdüğü ve Moskova’yı içine alan Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu ise aslında bölgedeki Rusya kaynaklı sorunların önünün işbirliği ile alınmasını amaçlıyordu…


İLİŞKİLERDE “ALTIN DÖNEM”
Özellikle 2009’un sonlarından itibaren Türkiye-Rusya ekonomik ve siyasi ilişkileri, özellikle temel (sözde ermeni soykırımı gibi) ve bölgesel (Karabağ, Kıbrıs, Gürcistan, Kosova gibi) konulardaki görüş ayrılıklarına rağmen gözle görülür derecede ilerledi. Abdullah Gül, 2009 yılının Şubat ayında, görevi sırasında Rusya’nın başkenti Moskova’yı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhurbaşkanı oldu. Ardından iki ülkenin başbakanları Recep Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin’in 2009 yılı Mayıs ayında Soçi’deki buluşmasını, aynı yıl içinde Putin’in Türkiye ziyareti, Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2010 yılının Ocak ayındaki iade-i ziyaretleri takip etti. Yine 2010 yılının Mayıs ayında ise Devlet Başkanı Dmitri Medvedev, meslektaşı Abdullah Gül’ün konuğu oldu. 18 Temmuz 2012’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Kremlin’de görüştüler. Bu görüşmede artık Suriye sorunu gündemdeydi, ancak görüş ayrılıkları henüz tarafları karşı-karşıya getirecek düzeyde değildi.
2008 senesinde yükselen, Gürcistan savaşının da etkisiyle 2009’da biraz düşen ekonomik ilişkiler ise 2010-2013 seneleri arasında artarak istikrarlı biçimde ilerledi. 2010 senesinde 26,2 milyar dolar olan dış ticaret hacmi 2014 senesinde 31.2 milyar dolara ulaştı.
2014 senesine gelindiğinde Rusya ile Türkiye arasındaki görüş ayrılıklarına Suriye’nin yanı sıra bir de Ukrayna anlaşmazlığı eklendi. Türkiye, Kırım Tatarlarının vatanının – Kırım yarımadasının Rusya tarafından işgaline karşı çıktı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savundu. Ancak iki bölgesel güç arasındaki bu görüş ayrılığı da ekonomik ilişkileri bozmadı – Ankara, Batı’nın Moskova’ya yönelik yaptırımlarına katılmadı.

ADIM-ADIM KRİZ
Buna rağmen Moskova’nın dost-düşman, müttefik-rakip ayrımı yapmadan yürüttüğü saldırgan politikaları nihayet iki önemli ticari partneri karşı-karşıya getirdi.
“DAİŞ ile mücadele” adı altında Esad’ı korumak ve İran’la birlikte bölge üzerinde kontrol sağlamak amacıyla Suriye’de operasyon için düğmeye basan Rusya, Türk hava sahasını bilinçli olarak ihlal etmeye başladı.
İlk ihlal 3 Ekim’de gerçekleşti. Rus jetleri Hatay’da Türk hava sahasını iki kez ihlal etti. Türk hükümeti sonraki ihlalden Rusya’nın sorumlu olacağını söyledi. İhlalin ardından NATO acil toplanarak Rusya’yı kınadı. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, Dışişleri Bakanlığı’na çağırıldı.
Moskova, ihlalin “bilinçli” olmadığını açıkladı, ancak 6 Ekim’de Rusya, Suriye’deki uçaksavarlarını Türk F-16 uçaklarına kilitledi. Bir ABD uçağı Rus uçaklarıyla karşılaşmamak için rotasını değiştirdi. Türkiye, Rus büyükelçisini bir kez daha çağırdı.
8 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın Türk hava sahasını ihlal etmeye devam etmesi ve Esad rejimi adına yaptığı hava saldırılarının iki ülke arasındaki ticari ilişkilere zarar verebileceğini söyledi.
Buna rağmen, Rusya ihlalleri sürdürdü. Rusya’nın 3-10 Ekim arasında Türk uçaklarına 13 kez tehlikeli bir şekilde yaklaştığını açıklandı.
16 Ekim’de TSK, Suriye sınırında ‘milliyeti belli olmayan bir insansız hava aracının’ (İHA) düşürüldüğünü açıkladı. Aynı gün Rus medyası Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PYD’nin Moskova’da temsilcilik açacağını yazdı. Türkiye bu durumun sert tepkiyle karşılanacağı mesajını verdi.
Ekimin sonlarına doğru Rusya, Lazkiye’nin kuzeyindeki Türkmen köylerine saldırılar düzenlemeye başlayınca Türkiye, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u, yeniden Dışişleri’ne çağırdı.
22 Kasım’da Türkiye, Rusya’nın Irak’a göndermek istediği Mi-28 helikopterlerinin kendi hava sahası üzerinden teslim edilmesine izin vermedi.
24 Kasım’da ise Lazkiye'den havalanan Rusya uçağı Türk hava sahasını ihlal etti. Türkiye tarafından 5 dakikada 10 kez uyarılmasına rağmen uyarıya cevap vermeyen Rus pilotları, angajman kuralları çerçevesinde Türk F-16'ları tarafından vuruldu.
Türkiye, angajman kurallarını defalarca hatırlattığını ifade etti, ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olayı “sırtımızdan bıçaklandık” diye değerlendirdi ve devletlerarası bir krizi kişisel çatışmaya dönüştürdü. Kremlin, kontrolündeki medya kuruluşları aracılığıyla Türkiye devletine ve Cumhurbaşkanına yönelik iftira kampanyası başlattı. Putin ve Kremlin medyası, Suriye’deki operasyonlarını ve Türk hava sahası ihlallerini haklı göstermek için herhangi bir kanıt göstermeksizin Türkiye’nin DAİŞ ile petrol ticareti yaptığı iddiasını öne sürdü. Aynı zamanda Türkiye’ye ekonomik sınırlamalar uygulayarak ve Rus kamuoyunda Türk düşmanlığı oluşturma girişimleri başlatarak da, iki ülke arasındaki gerilimi sürdürme eğiliminde olduğunu sergiledi.
Peki bundan sonra ne olur? Gerilim artar mı? Putin daha da ileri gidermi? Türkiye asimetrik cevap hakkını kullanır mı? Muhtelif tahminler yürütülebilir, ancak bu soruların cevabını kimse net olarak bilmiyor. Bilinen tek gerçek şu: iki devlet arasındaki bu gerilimin sürmesi kimseye – ne kendilerine, ne bölgeye, ne de dünyaya iyi bir şey vadetmiyor…


TRT Haber DD 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara