13 Şubat 2015 Cuma

Ufukta ikinci Transdinyester mi var?

“Normandiya dörtlüsü”nün – Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna liderlerinin Belarus başkentindeki 17 saatlik görüşmesinden 5 Eylül’de yine Minsk’te imzalanan protokolden ciddi bir farkı olmayan, tek sonucu yeni bir nefeslik – bir ateşkes arası vermek olan,  savaşı sonlandırma umudu vermeyen, en iyimser ihtimalle Ukrayna’daki çatışmanın dondurulmasına, Avrupa’nın göbeğinde yeni bir Transdinyester’in ortaya çıkmasına hizmet edebilecek bir anlaşma  çıktı.



Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve Almanya Başbakanı Angela Merkel,  Üçlü Temas Grubu ve Ukraynalı ayrılıkçıların imza attığı belgeyi kendi imzalarıyla değil,  ortak bir deklarasyonla desteklemeği tercih etti. Yani  5 Eylül’de imzalanan ve 19 Eylül memorandumu ile desteklenenbirinci Minsk protokolünde »olduğu gibi, ikinci belgenin altında da yetkisiz isimlerin imzaları  bulunuyor. Yine birinci protokolde olduğu gibi herkese dokunan, aslında kimseye dokunmayan, eski sorulara cevap vermeyen, yeni sorular doğuran, hukuki niteliği ve garantisi olmayan, kimsenin sorumluluk üstlenmediği maddeler toplusu söz konusu.  İkinci Minsk anlaşmasının altındaki imzalar da yine aynı - AGİT Büyükelçisi Heidi Tagliavini, Ukrayna’nın eski Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma,  Rusya’nın Ukrayna Büyükelçisi Mihail Zurabov, ayrılıkçıların temsilcileri Aleksandr Zaharçenko ve İgor Plotnitskiy.  Tagliavini resmi yetkili, ama taraf değil, hakem, gözlemci.  Zurabov da resmi şahıs, ama Rusya, Ukrayna’daki savaşta taraf olduğunu inkar ediyor, bu nedenle Zurabov’un protokole imza atması onu Moskova açısından  sorumluluk altına sokmuyor. Kuçma’nın hiçbir resmi unvanı ve Ukrayna adına herhangi anlaşmaya imza atma yetkisi yok, dolayısıyla, belgenin altındaki imza onu da (Kiev’i de) sorumlu kılmıyor. Zaharçenko ve Plotnitskiy’in Minsk anlaşmalarındaki imzasının anlamı ise hiç belli değil. Çünkü Plotnitskiy ve Zaharçenko’nun  isimlerinin önünde herhangi bir unvan, sıfat, yok.  Kimi, neyi temsil ediyorlar, yetkileri ne, sorumlulukları ne, belli değil. Yani, herhangi iki Ukrayna vatandaşı anlaşmanın altına imza atmış gibi. Dolayısıyla, belgenin altındaki imzalar bile bütün tarafların  elde edilen anlaşmadan kaçabilmesi için bir fırsat…
Hiçbir maddenin garantisi yok
Aynı kaçış noktalarına protokolün içeriğinde de bolca rastlamak mümkün.  Birinci anlaşmama protokolünde  – 5 ve 19 Eylül belgelerinde mevcut olan soruların tamamı geçerliliğini koruyor. Birinci protokolde olduğu gibi, ikinci protokolde de ne  silahların ve askerlerin çekilmesine, ne de ağır silahların kullanılmamasına ilişkin garanti var. Ukrayna-Rusya sınırının kontrolü konusu ise başlı-başına bir sorun. Ukrayna, haklı olarak kontrolün kendisinde olmasını isterken, Rusya bunun “gerçekçi olmadığını” bildiriyor. Bu “gerçekçi olmama” durumu anlaşmaya da yansımış…
Anlaşmanın en kritik maddeleri üzerinden gidecek olursak;
Ateşkes neden 15 Şubat’ta başlıyor?
İlk madde  Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin ayrı-ayrı bölgelerinde ateşin hemen ve tamamen durdurulmasını ve ateşkesin 15 Şubat 2015’da Kiev saatiyle 00:00’da dan itibaren kesin biçimde uygulanmasını öngörüyor. İlk soru şu: neden 13 Şubat, 14 Şubat değil de 15 Şubat? 
Cevap Debaltseve  olabilir mi?  Debaltseve, Donetsk vilayetine bağlı, Ukrayna’nın en büyük demiryolu kavşağı niteliğinde bir şehir.  9 Şubat’ta Donbass’daki Rusya yanlısı ayrılıkçıların Debaltseve’de Ukrayna’ya ait 6 binlik askeri birliği ablukaya aldığı iddia edildi.  Rusya devlet kanalları, Debaltseve’de stratejik anayolun üzerinde bulunan Logvinovo köyünün ayrılıkçılar tarafından işgal edildiğine ilişkin görüntüler yayınladı. 10 Şubat’ta Ukrayna Savunma Bakanlığı anayolun ayrılıkçılardan temizlendiğini duyurdu ve askerlerin “kazan”a düştüğü haberini yalanladı.  Debaltseve konusu Minsk zirvesine de damgasını vurdu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada ayrılıkçıların Kiev’in saldırılarını püskürterek Debaltseve’de 6-8 bin Ukrayna askerini ablukaya aldığını ve şimdi bu askerlerin direnişe son vererek silahlarını bırakmaları gerektiğini söyledi.  Ukrayna Cumhurbaşkanı Poroşenko ise abluka iddialarını yalanladı. Putin, bu konuyu araştırmak için Rus askeri uzmanları görevlendireceğini vurguladı. Poroşenko’nun açıklamasından kuşku duyduğunu açıkça belli eden Putin, Ukrayna tarafını Debaltseve’deki askeri birliğine teslim olma çağrısı yapmaya veya onların ablukadan çıkmasını organize etmeye çağırdı. 
Debaltseve konusunda kimin doğruyu söylediği belli değil – Rus basını Kremlin’in, Ukrayna basını Kiev’in resmi propagandası çerçevesinde yayın yapıyor. Haberlerdeki propaganda kısmını dikkate almazsak,  Debaltseve’de yarı abluka durumunun söz konusu olduğunu tahmin etmek mümkün. Dolayısıyla, hem Rusya, hem Ukrayna, hem de ayrılıkçılar 15 Şubat’a kadar bu “yarım” duruma son vermek için çaba göstermek niyetinde olabilir.
Bu noktada bu dipnotu düşmekte de fayda var: Eylül’deki Minsk anlaşması öncesinde de Donbass’da şimdiki Debaltseve olayına benzer durum söz konusuydu.  Ukrayna ordusunun ciddi başarılarının ardından İlovaysk’ta bütün bir taburun “Uragan” ve “Grad” füzelerinin yardımıyla pusuya düşürülerek mahvedilmesi ve ardından Rusya askeri araçlarının Donbass’ın güneyinde Novoazovsk kentine girmesi Kiev açısından önemli kırılma noktası oluşturmuş ve Minsk protokolünün ortaya çıkmasında önemli etken oluşturmuştu. Şimdi de aynı durum söz konusu. Bir kez daha altını çizelim:  Rusya, Donbass’da tam kapsamlı ve resmi bir savaş istemiyor. Lokal çatışmalar ve ayrılıkçıların eliyle mümkün kadar çok mevzi elde ederek, zaman-zaman da tansiyonu iyice yükselterek hem Kiev’i, hem de Batı’yı kendisiyle görüşme masasının arkasında oturmaya ve taviz vermeye  zorluyor. 12 Şubat anlaşması da bu zorlamanın sonucu ve bu zorlama sonuçtan bırakın çözümü, uzun vadeli ateşkes konusunda bile umut beklemek aşırı iyimserlik. 
Ağır silahlar çekilmezse, ne olacak?
Anlaşma metninin ikinci maddesi  güvenlik bölgesinin oluşturulması için tarafların bütün ağır silahlarını ateşkesin ikinci gününden itibaren 14 gün içerisinde  70-140 kilometre genişliğinde olacak şekilde geri çekmesini öngörüyor.  Metne göre, Ukrayna ordusunun mevcut cephe hattında kalması, ayrılıkçıların ise 19 Eylül’deki sınırın gerisine çekilmesi gerekiyor. İlk bakışta bu durum Ukrayna’nın lehine, çünkü ayrılıkçıların 19 Eylül’den sonra işgal ettikleri mevzilerden geri çekilmesi gerekiyor.   Ancak bu, çok da önemli bir avantaj değil, sadece ağır silahlardan arındırılmış bölge genişleyecek – o kadar.  Yani şimdi, ayrılıkçıların 19 Eylül’den sonra işgal ettiği topraklar güvenlik bölgesi olacak.  Ukrayna’nın ağır silahları bu bölgeye giremeyecek ve ayrılıkçılara herhangi müdahalede bulunamayacak.  Öte yandan, ortada ciddi bir anlaşmazlık var: güvenlik bölgesinden ağır silahlar çıkartılacak da askerler ne olacak? Birbirlerine ağır olmayan silahlardan ateş etmeye devam mı edecekler? Ayrıca, ağır silahların çekilmesinin garantisi veya sorumluluğu da yok. Evet, anlaşmanın ikinci ve üçüncü maddelerinde ağır silahların çekilmesinin AGİT gözetimi altında gerçekleştirileceği bildiriliyor, ancak birinci Minsk anlaşmasında da durum farklı değildi. Buna rağmen herhangi bir çekilme olmadığı gibi, AGİT’in etkili gözlem faaliyetini görmek de kimseye nasip olmadı. Dolayısıyla, bu kez de çekilmenin gerçekleşmemesi sürpriz olmayacak…
Herkesin kendi “seçim”, herkesin kendi reformu…
Anlaşmanın en kritik maddeleri 4. ve 9. maddeleri. Dördüncü madde ağır silahların çekilmesinin  başlamasından bir gün sonra Ukrayna mevzuatına ve “Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin bazı bölgelerinde geçici yerel yönetim düzenine dair”  yasaya uygun olarak yerel seçimlerin gerçekleştirilmesi yöntemlerine ve söz konusu bölgelerin geleceğine ilişkin diyalog başlatılmasını öngörüyor. Bu maddeye göre, 30 günden fazla geç olmamak kaydıyla Ukrayna parlamentosunun “Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin bazı bölgelerinde geçici yerel yönetim düzenine dair” Ukrayna Kanunu kapsamına girecek bölgeleri 19 Eylül 2014 Minsk anlaşmasında belirlenen hat üzerinden belirlenmesine ilişkin düzenlemeyi kabul etmesi gerekiyor.  Hatırlatmak gerekirse, birinci Minsk protokolünde de bu konu bolca ele alınmış, üçüncü ve dokuzuncu maddelerde yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması,Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin ayrılıkçıların işgalindeki  bölgelerinde geçici olarak yerel yönetimlerin belirlenmesine ilişkin yasanın kabul edilmesi,  bu yasa çerçevesinde erken genel seçimlerin yapılması gibi taahhütler verilmişti. Hatta söz konusu anlaşmanın ardından Ukrayna Parlamentosu ayrılıkçıların işgali altındaki bölgelere özel statü verilmesini öngören yasayı ekim ayında kabul etmişti.
Ukrayna mevzuatına göre, bu durumda ayrılıkçıların kontrolü altındaki bölgelerde yerel seçim en erken aralık ayında yapılabilirdi. Ancak ayrılıkçılar yasa ve takvim dinlemeden 2 Kasım’da “parlamento ve başkanlık” seçimleri yaptı»Kiev bu seçimlerin suç olduğunu  bildirdi ve ayrılıkçıların Moskova destekli bu hamlesine cevaben “özel statü” yasası yürürlükten kaldırıldı.  Moskova ise bir taraftan ayrılıkçıların bu “seçimini" “halk iradesi” olarak değerlendirdi, ancak diğer taraftan aynen 11 Mayıs “referandum”unda olduğu gibi kendi yaptırdığı  “seçimin" sonucunu tanımadı…
Şimdi de aynı durumun olmayacağının garantisi var mı? Yok. Hatta diyelim ki, Ukrayna rafa kaldırdığı yasanın tozunu silip yeniden masanın üzerine koydu ve ayrılıkçıların kontrolündeki bölgelere özel statü verdi, ardından da “seçim yapılsın” dedi, ayrılıkçılar bunu kabul edecek mi? Elbette, hayır. Çünkü  anlaşmaya göre seçimin Ukrayna mevzuatı çerçevesinde yapılması gerekiyor.  Ukrayna mevzuatında bölgelere başkan seçilmesi diye bir madde yok. Bölgelerin üst düzey yöneticileri Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Yani seçim Ukrayna yasalarına göre yapılırsa, en fazla il ve kent  meclislerine seçim yapılması söz konusu olabilir.  Öte yandan, Ukrayna yasaları çerçevesinde ve şeffaf seçim yapılırsa, sonuç ayrılıkçıların ve Moskova’nın işine gelmeyebilir. Donetsk bölgesindeki durumu, insanların ne düşündüğünü kimse bilmiyor.  Yerli halk ayrılıkçıların arkasında mı, yoksa silahların gölgesinde kaldığı için mi sesini çıkaramıyor -  bu konuda kimsenin bir fikri yok.  Dolayısıyla, mevcut şartlarda bütün taraflar açısından Donbass’da seçim bir hayal.
Anlaşmanın dokuzuncu maddesi sözde devlet sınırlarının kontrolünün Ukrayna hükümeti tarafından sağlanmasını içeriyor. Birinci Minsk protokolünde sınır konusundan dolaylı yolla kaçınılmış, “Ukrayna’nın Rusya ile sınır ilçelerinde güvenlik bölgelerinin oluşturulması yoluyla Ukrayna-Rusya sınırında AGİT tarafından sürekli gözlem ve doğrulama faaliyetlerinin yürütülmesinin sağlanması” gibi yuvarlak bir cümleyle yetinilmişti. Yeni anlaşmada ise direkt olmasa dahi  Ukrayna’nın devlet sınırının kontrolünü yalnız ayrılıkçılarla uzlaşarak sağlayabileceği ifade ediliyor: “ Bütün çatışma bölgesinde devlet sınırları üzerinde tam kontrolün Ukrayna hükümeti tarafından sağlanması. Bu sürecin yerel seçimlerin ilk gününde başlaması ve 2015 senesinin sonuna kadar bu anlaşmanın 11.maddesinin yerine getirilmesi şartıyla,  Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin bazı bölgelerinin temsilcileriyle Üçlü Temas Grubu çerçevesinde görüşme ve uzlaşma yoluyla tam kapsamlı siyasi çözümün (Donetsk ve Lugansk vilayetlerinin ayrı-ayrı bölgelerinde Ukrayna kanunları çerçevesinde yerel seçimlerin yapılması ve Anayasa reformunun gerçekleşmesi) ardından tamamlanması gerekiyor”.    Yani, Ukrayna’nın Rusya ile sınırı kontrol edebilmesi yerel seçimlerin yapılması,  ayrılıkçılara geniş haklar ve yetkiler içeren Anayasa reformunun gerçekleştirilmesi ve “halk milisi” adı altında yasal silahlı güce kavuşturulması öngörülen ayrılıkçılarla uzlaşma şartına bağlanıyor.  Bu maddede en önemli şart olarak öne sürülen anayasa reformunun gerçekleşmesi de imkansız. Çünkü herkesin kafasında farklı anayasa reformu var.  Ukrayna, federasyonun, özerkliğin hiçbir şekilde söz konusu olmadığını, sadece yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılmasının söz konusu olabileceğini bildiriyor. Rusya’nın kafasındaki formül Ukrayna’nın federalleşmesine yol açacak özerklik. Açık ifade edilmese dahi, anlaşmanın 11. maddesinde bu “özerkliğin”  sınırları çizilmiş: ayrılıkçılara ana dilini belirleme hakkının verilmesinden Rusya ile işbirliği ve silahlı milis birliklerinin oluşturulmasına kadar.  Dolayısıyla, Anayasa reformu, hele de 2015’in sonuna kadar imkansız.
Meçhul “yabancı asker”i kim üzerine  alınacak?
Anlaşmanın 10. maddesi de görünürde önemli: “Bütün yabancı silahlı grupların ve askeri araçların, aynı zamanda Ukrayna sınırları içerisindeki paralı askerlerin AGİT gözetimi altında ülkeden çıkması. Bütün yasadışı grupların silahsızlandırılması”. Ama aynı madde eylülde imzalanan Minsk Protokolünde de bulunuyordu. Tek fark, şimdiki metine “yabancı silahlı gruplar” kelimesinin eklenmiş olması.  Ama soru şu: kim bu “yabancı silahlı gruplar”?  Bir de daha önceki sorular var tabi: kim bu yasadışı silahlı gruplar? Kime ait bu askeri araçlar, militanlar, paralı askerler? Ve en önemlisi, Ukrayna topraklarından nereye gitmeleri lazım?  Ukrayna’ya göre, yabancı askerler ve paralı askerler Rusya askerleri, yasadışı gruplar ayrılıkçılar. Rusya’ya göre, yabancı askerler Ukrayna ordusuna eğitim veren Batılı askerler ve Gürcistan, Letonya, Polonya gibi ülkelerden gelip Ukrayna ordusuna katılanlar. Ayrılıkçılara göre, yabancı askerler Ukrayna askerleri. Ancak, Rusya, Ukrayna’da “bir askerimiz dahi yok”  pozisyonunda ısrarlı. Ukrayna, Batı’dan herhangi bir paralı askerin gelmediğini, Gürcistan, Litvanya gibi ülkelerden gelen gönüllülerin resmen Ukrayna ordusuna kayıt yaptırdığını bildiriyor. Ayrılıkçıların iddiasını ise tartışmaya bile gerek yok – zira Donbass hatta bu yarım-yamalak Minsk anlaşmasına göre de Ukrayna toprağı ve Ukrayna askerinin bu topraklarda “yabancı” ve “yasadışı” olması gibi bir durum söz konusu dahi değil…
Dolayısıyla, 10. madde de herkesin  kolayca manipüle edebileceği bir madde.  Evet, bu maddede de yine diğerlerinde olduğu gibi bir “AGİT gözlemi altında” ibaresi var, amma ortada AGİT gözlemi altında başarısız olan birinci Minsk anlaşması örneği de var. AGİT,
Tek sonuç ateşkes, o da uzun vadeli değil…
Özetle, ikinci Minsk anlaşmasının ihtilafın çözümü adına tek sonucu, Ukrayna krizini başından beri takip eden bütün uzmanların da önceden beklediği ve ifade ettiği gibi, ateşkes. O da uzun vadeli sonuç değil.  Dayanıksız ateşkes bile savaştan iyidir o ayrı, ama kalıcı çözüm değil.  Rusya-Ukrayna sınırı Kiev tarafından kontrol edilmediği, Rusya ayrılıkçılara askeri, ekonomik ve lojistik desteğini kesmediği, askerlerini ve silahlarını Donbass’tan çekmediği sürece sorunun çözümü imkansız. Rusya’nın da bunları yapması şimdiki şartlar altında ihtimal dışı. Dolayısıyla, ufukta barış görünmediğini söylemek sorunun analizi açısından daha gerçekçi yaklaşım olur. Ufukta en iyi halde bir Transdinyester görünüyor: Minsk’te Putin’i kızdırmamak için Kırım’ın adını bile anmayan Batı’nın da dolaylı yolla onay verdiği yeni bir dondurulmuş ihtilaf….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara